Sanki bir uçurumdan aşağı itilmişim gibi hissettim. Sözleri keskin ve kesin bir şekilde yankılandı. Bir huzurevi mi? Orada kimseyi tanımıyordum. Onlar çalışırken, seyahat ederken ve hayatlarını yaşarken yemeklerini pişiren, çocuklarına bakan bendim. Ve şimdi, eski ve tükenmiş bir şey gibi, atılıyordum.
Tartışmadım. O gece, eşyalarımı topladım. Gurur, yaşlılıkta garip bir dosttur. Sahip olduğum son valize kıyafetlerimi yerleştirirken ellerim titriyordu. Ağladığımı görmelerine izin vermeyecektim. Onlara bu hazzı yaşatmayacaktım.
Emeklilik merkezine gitmedim. Bunun yerine şehrin kenarına giden bir otobüse bindim. Nehir kenarında mütevazı bir pansiyon bulup küçük, tozlu bir oda için ödeme yaptım. Eski kitaplar ve unutulmuş yazlar gibi kokuyordu. Ama sessizdi. Kimse soru sormuyordu. Bu yeterliydi.
İlk gecemi önce tavana, sonra köşedeki yıpranmış bavula bakarak geçirdim.
Sonra banka cüzdanıma baktım; hâlâ ikinci düğün ao dai’min ipek kıvrımlarına özenle sarılmış halde.
Bilmiyorlardı. Kimse bilmiyordu. Yıllar boyunca sessizce para biriktirmiştim. Her küçük iş, her tatilden kalan kırmızı zarf, her fazladan para pirinç çuvalının arkasındaki kumbaraya atılmıştı. Kocam vefat ettiğinde, küçük bir hayat sigortası ödemesi bıraktı. Tek kuruşuna bile dokunmadım. Parasız olduğuma inansınlar. Onlara bağımlı olduğumu düşünsünler.
O gece banka cüzdanımı açtım.
Neredeyse bir milyon dolar. Zengin olmaya yetmiyor ama bir şeyler yapmaya yetiyor.
Cesur bir şey. Beklenmedik bir şey.
Karanlıkta yalnız başıma kendi kendime gülümsedim.
Gün doğarken omuzlarım dik bir şekilde dışarı çıktım, göğsümde bir fikir filizleniyordu.
Altmış yıl boyunca herkes için yaşadım. Temizlik yaptım, yemek yaptım, fedakarlık yaptım. Hayallerimi görevle takas ettim.
Peki ya o sabah?
O sabah kendim için yaşamayı seçtim.
Ve onları derinden sarsacak bir şey yapacaktım.
Yıllardır hiç olmadığı kadar erken uyandım. Dışarıda şehir hareketlenmeye başladı; satıcılar arabalarını kuruyor, bisikletler homurdanarak uyanıyor ve nehir yumuşak altın rengi ışık altında parıldıyordu. Acı bir fincan hazır kahve yudumladım ve bir gece önce aldığım boş bir defteri açtım.
İlk sayfa boştu. Tıpkı şimdiki hayatım gibi. Tertemiz bir sayfa.