banka hesabımdaki üç beş kuruşla kurtulurum sandım. O da onu bekliyordu zaten. Havale ettim.
Arkasından bir daha istedi… Sonra altınlarım… Sonra oğlumun bana bıraktığı emanet hesap bile, Tüm
yaşanmışlıklarım, Anılarımın değdiği her emanet, Bir bir elimden kaydı gitti… Ama içimde daha acı
veren bir şey vardı: Kendimden utanmam. Ben Ayten… Bir telefon ekranına sevdamı koydum, Bir
yabancıya inandım. Gençliğime değil, Kadınlığıma duyduğum hasrete yenildim… — En sonunda ne mi
oldu? Bir sabah kapım çaldı. Oğlum gelmişti. Elinde bankadan gelen dekontlarla. Telefon
konuşmalarımı kaydetmiş. Kayıtlara ulaşmış. Her şeyi öğrenmiş… Evin ortasında ağlamaya başladım.
Kendimi yere attım. “Bana kızma oğlum… ben sadece biriyle konuşmak istemiştim… sıcak bir
‘günaydın’ için verdim her şeyimi…” dedim, Oğlum sustu. Ne bağırdı, ne çağırdı, Sadece yaklaştı,
oturdu yanıma. Bir mendil uzattı. Ve dedi ki: “Anne… sen suçlu değilsin. İnsan olmak suç değil. Ama
bunu yapan herif, cezasını çekecek,” — Sonrası mı? Karakol, savcılık, mahkeme… Mert denen o adam
başka isimlerle onlarca kadını dolandırmış. Kimini mahvetmiş, kimini susturmuş. Ben şikayetçi
oldum. Oğlum yanımdaydı. İlk defa bu kadar güçlü hissettim. O resimler mi? Artık umurumda değil.