İlk aşka düştüklerinde Refika 17’sindeydi, Hulusi ise 27 olmuştu. 26 Kasım 1938’de evlendiler. Kadıköy’de rıhtımı gören bir sokakta, aylık 11 Liraya kiraladılar ilk evlerini. Hulusi’nin maaşı 40 Liraydı…
Ona Baba Demeyen Kim Kaldı ki.. Refika Hanım ve Deniz Astsubayı Hulusi Bey, büyük bir aşkla birbirlerine tutulurlar. Aralarında on yaş fark vardır ama gönül ferman dinlemez. Refika Hanım 17, Hulusi Bey ise 27 yaşındayken, evlenmeye karar verirler. 26 Kasım 1938 tarihinde imzaları atarak, aşklarını nikahla perçinlerler. Çok uzun yıllar sürecek bir dostluk ve aşk böylece resmileşmiş olur. Bu hayat arkadaşlığı, ö-lüm onları ayırıncaya kadar sürer gider.
Refika Hanım, Rumelili, Rusçukludur. Evlendiklerinde yumurta pişirmesini bile bilmez. Hulusi Baba ise bekarlık deneyimleri nedeniyle biraz yemek bilgisine sahiptir. Bunları eşine de öğretir. Eşi de yemeklere merak sarınca, zamanla kendini geliştirir. Sonunda ev işlerinin tam anlamıyla patronu olur. İlk evleri, Kadıköy’de rıhtıma bakan bir sokakta tutmuş oldukları dairedir. Aylık 11 Lira kira ödemektedirler. Maaş ise 40 Liradır. Paranın para olduğu zamandır.
Kirayı öderler, gezerler, eğlenirler. Daha sonra hayat pahalılığı ve enflasyonla tanışınca, “eskiden sahiden de paranın bereketi varmış” demekten kendilerini alamazlar. Daha sonra, Küçük Çamlıca’da önceleri tek katlı olan ama zamanla iki ve üç kata dönen bahçeli bir evde oturmaya başlarlar. Bu dönemde, bahçedeki meyve ve çiçeklerle uğraşmak Hulusi Baba için zevkli bir uğraş ve yaşamı soluklamadır. Şimdilerde bu evin olduğu sokağın adı da “Hulusi Kentmen Sokağı” olmuştur. 1993 yılında, zamanın Üsküdar Belediye Başkanı Dr. Niyazi Yurtsever tarafından sokağa onun adının verilmesi teklif edilmiş ve kabul görmüştür. Evliliklerinin acemi dönemleri haricinde, İçişleri Bakanı, Refika Hanım olur. Evin alışverişini o yapar, evde ne pişeceğine hep o karar verir. Çarşı Pazar işleri ona aittir. Bir keresinde mahalle manavında domates fiyatını sorar ve pahalı olduğunu görünce, şöyle bir yüzünü ekşitir.
Manav, hemencecik anlar durumu ve şaşırtıcı bir karşılık verir:“Kocan filmlerde bir bıyık buruyor, dünyanın parasını alıyor, sen domatesin fiyatını pahalı buluyorsun. Yapma ya abla!” Rahmetli Hulusi babamızın en sevdiği yemekler; bamya ve barbunya. Patlıcan yemeklerini ise hiç sevmezmiş. Sinemadan sonraki en büyük tutkusu ise fotoğrafçılıktı. Bu konuda kendi kendini yetiştirmiş ve zamanla objektifler alarak bir set kurmuş, tamamlamış. Fotoğrafçılıktan çok para kazanmış ama çektiği fotoğraflardan değil, çektirdiklerinden. Nasıl mı? İşte hikayesi: 1983 yılında Avrupa Turnesine çıkarlar. Türk İşçilerinin olduğu bölgelerde dolaşırlar.
Türk vatandaşlar gidip gelip fotoğraf çektirirler. Ardı arkası kesilmez. Fotoğrafları çeken polaroid makineli adama takılır sonunda. Bir gün şakayla karışık, “artık yüzde isterim” der. Adam, nasılsa onu ciddiye alır ve fotoğraflar için yüzde verir. Poz başına 2.5 Mark alır. Günde yaklaşık 25 poz çekilen fotoğraflardan bir ayda çok iyi para kazanır. Eşi refika Hanımla, bitmeyen bir aşkları vardır her daim. Bir röportaj esnasında, eşi Refika Hanım’a mesleği sorulur; Refika Hanım, “ev hanımıyım” deyince Hulusi Kentmen atılır hemen; “Hulusi Kentmen’in hanımıyım desene!” Hulusi Kentmen’in en kötü alışkanlığı ise sigaradır. Seksen yaşına değin içmeye devam eder. Takvimler 1991 yılını gösterdiğinde, artık bırakmaya karar verir. 1942 yılında bir oğulları olur ve aile genişlemeye başlar. Oğullarının adını Volkan koyarlar. Sonra ise iki torunları. Gerçek yaşamda da dede olunca işler değişir.
Hulusi Dede, özellikle torunu Ali Kentmen’e çok düşkündür. Öyle ki, miras olarak torunu Ali’ye 1956 model Ford Fairlane marka otomobil ile köşk bırakır. İşte bu köşk, Hulusi Baba’nın ölümünden sonra, ailenin huzurunu b’ozar. Oğul Volkan Kentmen, torun Ali Kentmen’e bırakılan köşkü alabilmek için mahkemeye başvurur. Torun Ali Kentmen’e miras olarak bırakılan 1956 model Ford Fairlane marka otomobilin de zamanla bir hikayesi olur.
Bir süre sonra yurt dışına çıkmak isteyen Ali Kentmen, arabayı satışa çıkarır. Bolulu Halil Boyacı, gümüşçülük yapmaktadır ve eski arabalara da meraklıdır. Hemen alır bu eşsiz arabayı. Almasına alır ama bu araba Türkiye’de tektir. Plakası bile orijinaldir. Hulusi Kentmen, bu arabaya çok düşkündür. (O kadar ki, karşısına geçip seyrediyor ve keyifle kahvesini yudumluyormuş.)
1956 senesinde, bir arkadaşıyla ta Amerika’ya gidip almış bu arabayı. Türkiye’ye getirmesi tam 28 gününü almış. Ölünceye kadar da kendisinden başka kimsenin kullanmasına izin vermemiş. Pek çok filmde yer almış bu özel araba. Hal böyle olunca, eşsiz bir arabaya sahip olan Halil Boyacı’nın gözüne uyku girmez.
Çalınacak k’orkusu, çizilecek k’orkusu derken, özel klimalı bir garaj yaptırır arabaya. En sonunda, o da korkularına daha fazla dayanamayıp satışa çıkarır bu çok özel arabayı. Şimdi nerededir, kimdedir bilinmez. Hulusi Kentmen’in oğlu Volkan Kentmen de denizciliği meslek olarak seçer. Önce Deniz Kuvvetlerinde Radar Assubayı olarak görev yapar, ardından da sivil denizcilik sektöründe kaptanlık.