Salgın, ekonomik buhran, dış politikada artan yalnızlık derken iktidar blokunda kriz derinleşiyor. Son dönem yayımlanan kamuoyu yoklamaları, geçim sıkıntısıyla boğuşan yurttaşın Cumhur İttifakı’ndan giderek koptuğunu gösteriyor. Halka gösterilen pembe tablo inandırıcılığını yitirirken, ‘demokrasi ve hukukta reform’ söylemi demokratik hakkını kullanan öğrencilere yönelik müdahaleye çarpıyor. Panikleyen Cumhur İttifakı, krizi aşmanın yollarını arıyor.
Birgün'den Mehmet Emin Kurnaz'ın haberine göre, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi son 1 haftada üç kez ziyaret etmesi, Cumhur İttifakı’nda artan hareketliliği gösteriyor. İktidar medyasından Abdulkadir Selvi’ye göre ziyaret, İlker Başbuğ’un, “Erken seçim olsaydı 27 Mayıs darbesi olmazdı” şeklindeki darbe tartışmalarına yol açan çıkışının yanı sıra ABD ve AB ile ilişkiler ve reform süreci gibi başlıklara ilişkin gerçekleşti. “Gözler yalan söylemez, kriz kapıda” diyen Gazeteci Murat Yetkin ise, önceki günkü yazısında görüşmenin Başbuğ’un sözleri üzerine yapılmadığını, görüşmede Erdoğan’ın sözünü ettiği ekonomi ve yargı reformlarının ele alındığını ve dış politika konularının konuşulduğunu yazdı.
Artan ziyaretleri BirGün’e değerlendiren siyaset bilimciler, görüşmelerin iki ortak arasındaki krizlere çözüm bulmak değil, bizzat yeni bir yol arayışı ortaya koymak olduğunu belirtiyor.
Siyaset Bilimci Akademisyen Fatih Yaşlı: “AKP ile MHP arasındaki ilişkiyi doğru anlayabilmek için, “vesayet” kavramından vazgeçmek gerekiyor. Erdoğan’ı ve iktidar partisini sürekli başka güçlerin vesayeti altında gösteren yaklaşımların bizi götürebileceği bir yer yok. MHP, AKP’yi ve Erdoğan’ı teslim almadı, Erdoğan ve AKP de MHP vesayeti altında değil. Peki o zaman ne? Görmemiz gereken şey bu iki parti arasında gerilimli, kırılgan, ancak varoluşsal bir ilişki olduğu. AKP, yüzde 50’yi aşmak için MHP’ye, MHP de devletteki kadrolaşmasına devam edebilmek için AKP’ye mecbur ve bu mecburiyet iki taraf için de öyle kolay kolay vazgeçilebilir bir nitelik taşımıyor. AKP, belki arayışları olsa da, MHP’nin yerine yeni bir müttefik koyabilecek durumda değil henüz. MHP ise devletteki güçlenme süreci düşünüldüğünde kolay kolay bu imtiyazlı durumdan vazgeçmeyecektir. “
“Öte yandan bu ilişkinin gerilimli doğası, onun sürekli yeniden ve yeniden üretilmesini gerektiriyor ve burada da Erdoğan ve Bahçeli devreye giriyorlar. Son günlerde artan ziyaret sıklığı, iki ortak arasındaki bir krize ve bu krizin üstesinden gelinmesi çabasına değil de, Türkiye’de siyasal ve ekonomik kriz derinleşirken, yeni bir yol haritası çıkarma arayışına işaret ediyormuş gibi geliyor bana. Bu, ortaklar arasında yeni müşterekler yaratma ve dolayısıyla olası krizlerin de önünü alma anlamına geliyor tabi aynı zamanda. Yol haritası arayışıyla kast ettiğim şey ise şu: Erdoğan’ın “reform” söylemi, ekonomide ve hukukta atılacak kimi adımlar, Biden yönetimi ile kurulacak ilişkiler ve AB ile devam eden kriz, AKPMHP bloğunu giderek sıkıştırıyor. Bu da hem iktidar bloğundaki kriz potansiyelini artırıyor hem de bir erken seçim aracılığıyla iktidarı tahkim etme seçeneği ile seçimleri olabildiğince geç yapmak arasındaki kararsızlık halini beraberinde getiriyor. İktidar henüz ne yapacağına tam anlamıyla karar verebilmiş değil. Dolayısıyla sıklaşan ziyaretleri, çoklu kriz konjonktüründe giderek sıkışan ve iç gerilimleri artan iktidar bloğunun yola nasıl devam edeceğine dair bir arayış süreci olarak görmek bana daha doğru görünüyor. “
Siyaset bilimci gazeteci Kemal Can: “Erdoğan’ın Bahçeli’yi ziyaretinin içeriği hakkında bir açıklama yok. Ben ziyaretin yapılış biçimine dikkat çekmek gerektiğini düşünüyorum. Medyaya haber verilerek, yağmur altında kapıya kadar uğurlama görüntüsü, bir sorun çözme imajından çok aramızda bir sorun yok imajı ortaya koymaya çalışmak gibi duruyor. Buradan baktığımızda son dönem Erdoğan’ı kim tutuyor? Soruları sıkça gündeme geldi. Ziyaret, ittifak içinde sorun olmadığı, bir arada oldukları mesajını verme gayesi taşıyor. Reform söyleminin sınırlarını zaten Bahçeli daha önce çizmişti. İktidar bloku önümüzdeki süreçte de mevcut stratejilerini sürdürecek, demokrasi ve hukuk alanını genişletmek bir yana baskı dozunu daha da artıracak gibi görünüyor. Nitekim bunu da SMA hastalarından Boğaziçi öğrencilerinin mücadelesine dek en küçük itirazlar karşısında bile aldığı tutuma bakarak söyleyebiliriz.”