Salona adımımı attığımda, içimde tuhaf bir ürperti oldu. Kapı hafif aralıktı. Perdeler kapalı, içerisi loştu. Derin bir nefes aldım ve yavaşça içeri girdim.
Ve sonra onu gördüm.
Eşim koltukta oturmuş, annem karşısında… İkisi de sessiz, mahzun. Aralarında bir gerginlik olduğu belliydi. Eşim başını öne eğmiş, annem ellerini sıkıca birbirine kenetlemiş… İkisi de benim geldiğimi fark etmemiş gibiydi.
Bir an ürktüm. Gözlerim anneme kaydı.
“Anne, ne oldu? Bir şey mi var?”
İkisi de irkildi.
Eşim ayağa kalktı, eliyle başını ovuşturdu, “Sen erken dönmedin mi hayatım?” dedi, sesi yorgundu ama sakindi.
“Yanlış günü okumuşum. Düğün haftaya. Taksiden indim, zile basmayayım dedim, uyuyorsundur diye…”